25 Ekim 2009 Pazar

Zaman içinde yolculuk





Evet sonunda sıra hamilelik ve doğum hikayemize geldi. Yıllarca anne olmaya yanaşmamamın nedenlerinden biri de doğum korkusuydu. Kocişe sen doğurabilsen keşke derdim hep. Neyse artık o günler, korkular geride kaldı. Kolay bir doğum hikayesi bu. Tüm korkanlara da benimki gibi bir hikaye yazmak nasip olsun diyelim.

Ama önce hamilelik. Son ay dışında sıkıntım olmadı. Aktif, çalışan, spor yapan, gezen tozan ve uyuyamayan ( 9 artı 8 aydır uykusuzum, uyu idilcim n'olur) bir hamileydim ben. Toplam 12.5 kilo aldım (onların coğu gitmişti ama çok lazımmış gibi tatilde yenileri alındı, ye ye emziriyorsunlarla). İlk altı ayda pek belli olmayan karnım yedinci aydan sonra ışık hızıyla büyüdü. Son aya geldiğimizde hacı yatmaz gibi olmuştum. Oturarak çalışmak ise tam bir eziyet haline gelmişti.

Bu süreçte İdil kuş içeriden hareketli bir bebek olacağının sinyallerini veriyordu. İlk taklasını İstanbul’da kardeşimin evinde uyandığım bir sabah hissettim. Tam 20 haftalıktı. O zamana kadar karnımda uçuşan kelebekler birden zıplayan yunusa dönmüştü. Daha sonra tekmeler, yumruklar babanın tıktıklarına cevaplarla geçti gitti dokuz ay.

23 Şubat 2009, İdil’cim için öngörülen doğum tarihiydi (aynı zamanda doktorumuzun doğum günü). Sevgili doktorumuz karnavala denk gelen o tarihte ailesiyle birlikte tatile gideceğini açıklayınca, normal dogumu tercih etsemde, tir tir titreten doğum korkusuyla hmm belki sezeryana ikna ederim diye aklımdan geçti. Burada sezeyan sadece ve sadece tıbbi gereklilik durumunda yapılıyor. Suni sancıda 41. hafta sonrasında doktorun kararına bağlı olarak verilebiliyor. Son haftaya girdiğimizde düzenli doğum sancısı sıfır ama rahim açılması 3 cm. Yürü Allah yürü yok bir şey, hanfendinin keyfi yerinde, çıkmaya niyeti yok. Doktorumuz o zaman bizde itikleriz dedi. Son kontrolumuz 17 Subat salı günü oldu, 4 cm açılımışız ama herhangi bir sancı yok. Benim ağrı eşiğimde düşüktürde. Doktorum merak etme seni doğurtmadan gitmiycem tatile, eğer iki gün içinde gelmezse, 19 şubatta hastaneye gel, suni sancıyla provoke edelim doğumu, şartlar uygun dedi. Suni sancıyla doğurabilmem için hastaneye 41. haftada olduğumu söyledi.

O iki gün nasıl geçti bilmiyorum. Ağrısız orası kesin. Perşembe sabahı kalktık, saat ikide hastanede olamamız lazım. Güzelce kahvaltı yaparken doktorum aradı, iki yerine aksam sekizde gelmemi söyledi. O gün çok doğum varmış. Yani akşamı beklemek gerek Ufffff…….Gerginim, korkuyorum ama sabırsızlık, heyecan da var, minik kuzuya kavuşmaya az kaldı tam bir mixed feelings durumu.. Psikolojik olarak kendimizi en az 12 saat sürecek bir doğuma hazırlıyoruz. Kahvaltıdan sonra akşama kadar ne yapalım dedik ve attık kendimiz sokaklara. Yürüdük biraz, Paul’e uğradık mamalar aldık, sonra eve geldik yattık kitaplarımızı okuduk. Bende hala doğum sancısı yok. 7.30’da çantalarımızı alıp evden çıktık. Evet çantalar çünkü biri Idil’e biri bana, diğer bir çanta ise doğumhaneye, hastane kitapçığı öyle buyurmuştu. Hastane eve 10 dakika mesafede, randevu 8de. Neyse arabayı park et, giriş işlemlerini yaptır, doğumhanenin kapısını çal. Gerçekten bir kapı ve zil vardı. ‘Merhaba ben Meltem … saat sekizde doğum için randevum vardı’ diye gittim.

Doğumhane hiç de öyle ameliyathane gibi bir yer değildi. Bir tarafta ultramodern ve rahat bir yatak yanında monitorlar. Diğer bir köşede suda doğum yapmayı seçenler icin jacuzi (yanlarında mayo getirmeleri şartıyla babalar da suya girebiliyor), oda swiss ball, gerilme barı tam bir spor salonu havası. Neyse ebe (fransızcasi sage femme=akıllı kadin, niyeyse??) geldi serum taktı, oksitosin denilen hormonu verdi. Monitordan doğum sancılarını izlemeye basladık. Ağrının şiddeti artınca peridural anestezi yapıldı, su patlatıldı. Ben bu arada kitabımı okuyorum, ipod'dan müzik dinliyorum, oldukca sakinim.. Sadece anestezi yapılınca bir titreme geldi ama sonra geçti.

Bu arada benimle doğuma girecek olan kızımın babişi ateslenip hasta oldu. Zamanlama müthiş :-p Ebeye sorduk sakıncası varmı doğuma katılmasının diye, yok dediç babişe bir ateş düşürücü verdi. Doğumdan sonraki günlerde babişin hastalığını anniş de kapıp, foş foş burun oldu ama bebişe bir şey geçmedi.

Saat sabahın 1.30u açıklık10 cm. Doktor ve fizyoterapist tiz gele, İdil kafa atmaya başladı. 2.30 gibi baslayan doğumdan hatırladığım deli gibi ittiğim. Kızım çıkmış farkına bile varmadım taa ki doktorum yakala bebişi koltuk altından, çek kendine diyene kadar. Idilim 20 Şubat sabahı saat tam 03.00'de doğdu. Yüzünü göğsüme gömüp, huzurla yatan bebişimin ellerine vuruldum. Minicik ellerde, upuzun kibrit çöpü gibi incecik parmaklarına baktım. O an kafamda yağmurun elleri şarkısı tınladı mutluluk gözyaşları arasında.

Doğum kolay, doğumu takip eden günlerde hayat zordu. Lohusalık, baby blues, hafıf post-partum despresyonu, emzirememe, başka bir yazı konusu.

2 yorum:

  1. her zorluga ragmen, ne guzel normal dogum yapabilmissin, bugun tumm alkislar sana =)
    tebrik ederim, bir sonraki yaziyi bekliyorum =)
    sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. evet haklısın normal doğum oldu cok da iyi oldu:-))
    teşekkürler Kirazsevdası
    bir sonraki yazı aklımda, ilk fırsatta tuşluycam (yeğenim Elif 3 yaşındayken böyle diyordu bilgisayarda yazı yazmaya)
    sevgiler
    Meltem

    YanıtlaSil