28 Şubat 2010 Pazar

Cumartesi gezisi

Bu hafta sonu gezgindik. Kapı komşusu Fransa'nın Roubaix ve Lille şehirlerine gittik.

Roubaix'ye gidiş nedenimiz oradaki bir outlet'in ekonomisine katkıda bulunmaktı. Özellikle Petit Bateau markasının olduğunu öğrenince ve İdil'in 18 aylık pijama ihtiyacı baş gösterince, ziyaretimize gelen teyzem de bu fikre olumlu yaklaşınca, bastık gaza gittik. Şunun surası 100 kmlik yol, trafikte yok.

İdil doğduğundan beri alışverişler genelde onun ihtiyaçları için yapılıyor. Ben grev yapan tiroidim yüzünden üzerime yapışan 6 kilodan kurtulamadığım için (soğuk nedeniyle rejimde sürekli erteleniyor) alışverişlerimi bir iki kazakla sınırlı tuttum. Gerçekten bir sürü pijama, body, geçen sene mağazada beğenip çok pahalı olduğu için almadığım bir tulumu çok uygun fiyata aldım.

Bu arada geçen perşembe doktora gittik, kızamık, kızılcık, kabakulak aşımızı olduk. Bir sonra ki yazıda ayrıntılı yazarımç Şimdi İdil ağlıyor gitmem lazımç

İdil ise trafiğe kapalı bu alanda babasıyla yürüdü, kaldırım taşlarını uzun uzun inceledi, bazı dükkanlardaki giysilerin arasına saklanıp cee cee oynadı. Anne ise puset, torba, çanta vb eşyaları itelerken resim çekmeyi unuttu. Sonra bir restoranda yemek yedik. Restoranın ortasında kocaman bir metal merdiven vardı ve oradan üst kattaki tuvalet ve bebek odasına çıkılıyordu. İdil orada merdiven çıkma becerisini ilerletti. Yaşıtı bir bebekle bakıştı, gülüştü. Sonra çıkıp Lille yollarına düştük. Yolları dediğim 7 km. Lille'de de 1.5 saat turlayıp evimize döndük. Lille sokaklarında amaçsız dolaştık. Grand Place'ında İdil'in koşturmasını izledik, videoya kaydettik.

Güzel bir gündü ama İdil çok heyecanlandı. Neticesinde gece iyi uyumadı, defalaraca uyandı. Pazar günü de zor geçti. Galiba bebişleri daha çok gezdirip, alıştırmak lazım. Gelsin şu bahar.


25 Şubat 2010 Perşembe

İdilcim ilk yaşın kutlu olsun

Nice sağlıklı, mutlu, güzel yıllara bebeğim. Aslında kitaplara göre artık bebeklikten çıkıp çocukluğa terfi ettin. Artık kendini ifade etmeyi, mutluluğunu, heyecanını, kızgınlığını göstermeyi, istediğine ulaşmak için çabalamayı, kendince çözümler bulmayı öğreniyorsun. Büyümeni, gelişimini her gün şaşkınlıkla ve mutlulukla izliyorum. Ama ben sana bebeğim demeye devam edeceğim.

İdilcim, ilk doğum gününde neler oldu sana kısaca anlatmak istiyorum. Neden mi? Çünkü benim çocukluğuma dair anılarım 3-4 yaşlarında başlıyor. Ondan önce olanlar siyah beyaz resimler ve sevdiklerimin belleklerinde kalan anılarla bana anlatılıyor. Bugün beraber olduğun gerek büyük gerekse küçük arkadaşların gelecekte hayatında olmayabilir. O nedenle sana taze taze ilk elden bunları anlatayım. Bakarsın ilerde bunları okurken yaşadıklarınla ilişkilendirebilirsin.
Doğum günün için dayın ve büyük teyzen Muko ( benim teyzem) Türkiye'den geldiler. Anneanne ve teyze senin deyişinle güsel güsel mamalar hazırladılar. Anne ve baba evi süslemek için aldıkları balon ve bilumum kağıt süsleri asmayı unuttular :-(
Bebeğim doğum gününde, 20 şubat cumartesi akşam üzeri büyük arkadaşlarınla bir kutlama yaptık. Anne karnındayken sık sık, doğduktan sonra daha az duyduğun seslerin sahipleri toplandılar masanın etrafında. Kadehler senin için kalktı. Pastanın üzerindeki mumun alevi seni büyüledi. Doğal olarak üflenip, söndürülmesi gerektiğini bilmiyordun. Önce beraber üfledik sonra alkış yaptık. Keyif almış gibiydin. Bunun üzerine mumu bir daha yakıp biraz resim alalım dedik ama bu sefer nedense hoşlanmadın. Ben bir şeyi bir kez yaparım edasıyla kafanı çevirdin. İlerlemiş saat, uykunun gelmiş olması ve bir ağızdan konuşan büyük büyük insanlar seni yordu. Hediyeler pek umrunda değildi, cici elbiseleri toz bezi gibi sağa sola sürterek evde dolaştın durdun. Hayatının ilk hediye güllerini aldın yakışıklı bir abiden. Annenin senin için aldığı çiçekler bu kategoriye girmez.

Pazar günü ise yaşıtların ve onların anne ve babalarıyla kutladık ilk yaşını. Bana göre pazar günü daha keyifliydin ve arkadaşlarında beraber olduğun için mutluydun. Evde boy boy 8 bebek, 15 büyük bir curcuna koptu ki sorma gitsin. Parti boyunca bebişleri gözlemlerken hepinizin ayrı karakterlerle doğdugunuza iyice kanaat getirdim.


Doğum günü pastan NEMO şeklindeydi. Ya pastandan korktun ya da önceki kutlamadan kalan mum alerjisi devam etti. Mumunu üflerken ağladın. Sonra baban parmağını pastaya değdirince parmağın dibe battı ve korkup ağlamaya başladın. Halbuki sen çok ağlayan bir bebek değilsin. Yaşlanıyorum bunalımlarına girmek için çok erken, bırak o rolü anne oynasın.

Doğum günü partinde ordan oraya koşturdun, arada kucak istedin. Diğer bebekleri cici cici diye severken, bazen heyecanından pata küte giriştin. Pastandan ve anneannenin yaptığı böreklerden mideye indirdin. Sonra herkesi gülücükler içinde asansöre bindirip, yolcu ettin. Bir yolunu bulsan herkesle birlikte asansöre binip, tüm düğmelere basacaktın ama olmadı.

Hoşçakalın

Evet bebişim bu acemi anne, baba elinde ilk yaşını tamamlandın. Biz senin yol arkadaşlığını çok sevdik. İyi ki gelmişsin dünyamıza dedik babanla her fırsatta, en uykusuz günlerimizde bile.
Seni çok çok çok seviyoruz.

19 Şubat 2010 Cuma

19 Şubat 2009

Geçen yıl bu saatlerde minik kızımla beraber 39 hafta 4 gün süren beraberliğimizi başka bir boyuta taşımak için bir hastane odasında, müzik ve kitap eşliğinde damarlarımdan verilen hormonun görevini yapmasını bekliyordum. Yanımdaki ekranda iniş çıkışlarını gözlemlendiğim grafik, kasıklarımda hafif bir ağrıdan ibaretti. Nasıl bir heyecandı onun gelişini beklemek? Bugün sevgiliyle konuştuğumuzda ikimiz de sanki bir rüyaymış yaşadıklarımız, onu hatırlıyormuşuz gibi oluyor. Kızımı ellerimle çekip aldığımda, çıplak göğsümde büzüşmesi, kibrit çöpü gibi parmaklarıyla göğsüme tutunması, bir de sevgilinin heyecanla 'bellissima bellissima' deyişi aklımda kalanlar. O kadar saşkınmışız ki, kızımın ilk resmini saatler sonra çekmişiz.

Bugün 19 Şubat 2010. Yarın kızımızın ilk yaş günü. Bir yıla neler sığdırdık beraber. Daha nice yılları sağlıkla, sevgiyle, gözlerimizin içi parlayarak kutlayabilmeyi diliyorum.

14 Şubat 2010 Pazar

Kısa kısa haberler

Doğum günleri sezonu

Şubat ayı bizim için doğum günü sezonu. Babamız, babaannemiz, çok sayıda arkadaşımız, teyze ve amcalarımız bu ayda doğmuş.

Bugün Derin'in doğum günü partisine davetliyiz. Derin İdil'in ilk arkadaşı, ana karnındayken daha muhabbete başlamışlardı tempolu tepişlerle. Nasılda denk düştü iki arkadaş aynı dönemde hamile kaldık, bir hafta arayla doğurduk. Hamileliği beraber geçirmek güzeldi.

Haftaya İdil kuşun doğum günü. Bu vesileyle ev nüfusu artıyor. Dayı ve Muko teyze geliyor ziyaretimize. İki ayrı parti, şimdiden parti kızı oluyoruz bakalım babamız ne diyecek bu işe:-) Biri bebişsiz büyüklere, teyzeler, amcalar , şampanyalar arasında bir tek Idil. Diğeri ise İdil'in miniş arkadaşlarıyla.

Emzirme

10 gün oldu akşam emzirmesini keseli. Sabahları emiıyoruz sadece, o da çerez, kahve altı gibi, kahvaltı öncesi. Son zamanlarda akşamları uyku sersemi biberonu itip sadece meme istemeye başlamıştı. İdil ki bir ayı çıktıktan sonra biberondan anne sütü içmiş, hiç sorun yapmamış bir bebekti. Bu meme takıntısı beni akşam emzirmesini kesmeye ikna etti. Çünkü akıllandıkça kesmesi daha zor olucak gibi geldi. Üç ay emzirip bırakırım derken bir yıla ulaştım. Bırakıyorum diye kendimi suçlu hissetmiyorum ama biraz üzülüyorum. Bizim için özel bir andı ve başka özel anlar olacak.

Uyku

Gündüz uykumuz düzenli sabah 45 dakika bir saat, öğleden sonra yine aynı ritm. Bazı günler bir buçuk saat uyuyup bizi şaşırtıyor. Uykuya biberonla dalmaya devam. Gece uykumuz akşam sekizden sabah yediye kadar. En iyi ihtimalle bir kere uyanıyor, ortalam iki, üç. Genelde hemen uykuya dalıyor arada bir oynamak istiyor. Uykuya dalması bir iki saati buluyor. Bu uyanmalar dişten diye umuyorum.

7 Şubat 2010 Pazar

İdil'den pozlar

Beni bugün ilk defa oyunçakçıya getirdiler....

O kadar direndim ama yine başaramadım!

Ananas
Annem de babam da aynı sekilde söylüyor, yaşasın!!
Bir de kaldırabilsem tam süper olacak


İlk arabam ve ben, çekil baba lütfen ben sürücem


Ceee Ceee..


ha ha ha gülmek bana yakışıyor mu ne??

Tembel Anneyle ordan burdan

Günler nasıl geçiyor anlamıyorum. Bir koşuşturmacadır gidiyor. Hiç birşeye yetişemiyorum hissiyle yaşıyorum. İşteyken evde olmak istiyorum. Oturup blog yazmak istiyorum. Sadece İdil değil diğer konuları, düşündüklerimi. Ama işte bütün gün işte yaz yaz sonraa kşam sadece iki satır okuyacak kadar oturabiliyorum bilgisayarın başında. En tembel blogcu anne ödülünü kimseye kaptırmıycam bu gidişle.

Akşam eve geldiğimizde İdil ile beraber olmak çok keyifli ama o saatte çok uykusu olduğu için hem heyecan hem uyku nedeniyle biraz mızmızlanıyor. Sürekli kucak istiyor. Dokuz buçuk kilo olduğumuz için annenin sırtı bir süre sonra isyan ediyor. Bu arada siyatik ağrısıyla yaşıyorum ne zamandır. Sanırım işte bilgisayar başında eğri oturmaktan oldu. Neyse şimdi yer değiştirdim ve spora başladım umarım yakında ağrılar tarih olur.

İdil ışık hızıyla büyümeye devam ediyor. Müzik sesiyle yerinde yaylanarak dans ediyor. Artık neyin ne olduğunun iyice farkında. İnanılmaz baba düşkünü. Babayı görünce benim pabucum dama. Bugün babasını kapıda baba baba diye karşıladı henüz benim için aynı tezahürat yok. Anneanneyle gündüzleri keyifli vakit geçiriyoruz. Pazartesi, perşembe ve cumaları ev nüfüsü artıyor ve İdil hanımda bundan pek mutlu. Ev işlerine yardıma gelen Sebile ve Fatma ablalarla kıkır kıkır gülerek oynuyor. Kitaplığımız genişlemeye devam ediyor. Anne çeşit çeşit kitap alıyor İdil de onların sayfalarını çeviriyor, merakla bakıyor. Ama nedense oturup okumaya başlayınca sıkılıyor. İllaki kendisi aktivite yapacak. Bu arada kitaplarımız içinde favorimiz yeşil fare liderliğini koruyor:

Bu hafta sonu İdilcim ilk defa dışarda yürüdü. Asansörde büyükler gibi ayakta durdu, parmak uçlarında yükselip düğmelere basmaya çalıştı. Sonra gittiğimiz oyuncakçıda koridorları arşınladı. Boyundan büyük kutuları raftan aşağı indirmeye çalıştı. Bu kız büyüyünce halterci falan mı olucak, (Ben Özgür Anne'nin anketinde mutlu olsunu seçtim, ne isterse kabul o mutlu olduğu sürece) sürekli ağır bir şeyler kaldırmak peşinde. En ilginci o kadar oyuncak arasında kıyıda köşede kalmış bir elektrik prizini bulup, parmaklarını sokmaya çalıştı. İki saniye arkasını dönen anne kalp krizi eşliğinde İdil olay mahallinden uzaklaştırdı.

Bu arada üstten üç dişimiz çıktı dördüncü yolda. Ağzına jel süreyim mi dediğimde ağzını açıyor sonra da parmaklarımı ısırıyor bir güzel. Sabah kalktığında anneanne kahvaltı hazırlamış sana dediğimde hammm diyor. Diş ağrısı için omeopatik papatya granüllerinden veriyorum, minik şeker gibi eliyle atıyor ağzına yam yam diyerek götürüyor. İyi geliyor galiba.

Artık ne istediğini çok iyi biliyor ve bizi ona doğru yönlendiriyor. Kucak istemesinin ana nedeni yukarıdaki nesnelere öyle ulaşabileceğinin farkında olması. İstediği birşeyi görünce atıyor kendine ona doğru.

Geçen haftanın favori eğlencesi çöp kutusuydu. Çekmeceyi kendine doğru çekip, çöp tenekesindekileri karıştırma oyunu bulmuş kendine. Biz vakit bulup ikea'ya gidip koruyucu zımbırtıları alana kadar (aslıdan alamadık ama uzun hikaye) annem akla karayı seçti. En son çöpün durduğu çekmecenin önüne sandalye koymuş. İdil sandalyenin sağından solunda dolaşıp açmaya çalışıpta açamayında, sinirlenip saymış durmuş anneanneye bir iki dakika. Cumartesi sabahı uyandığında çekmecenin üzerine taktığımız renkli koruyucu bantları oyuncak sandı ve mutlu oldu. Şimdilik açmak yerine kocamn renkli halkalara değerek bip bip yapıyoruz. Bakalım ne kadar sürecek??
Yeşil fare kitabı aslında fransızca bir çocuk şarkısı. Webde resmini ararken youtube'da videosunu buldum ve resmi alayım derken nasıl olduysa (daha tam çözemedim bu blog dünyasını bana excel falan getirin bir zahmet) bilmiyorum videoyu kopyalamışım ve silemedim gitti. Ne yapalım bu yazının bonusu olsun bu şarkı:-)