31 Ekim 2011 Pazartesi

Hatırlanası Diyaloglar III

Uzun süre ayrı kalıp kavuştuğu IKEA masa ve tabureleriyle oynayan İdil,   iki tabureyi yanyana getirip ortalayarak ikisine birden oturur. Sonra anneye döner ve şöyle der:
Bak anne, benim iki popom var onun için iki tabureye oturuyorum.
Anne evladının mantık zincirine şaşar kalır. Resim çekmeyi bile akıl edemez.

28 Ekim 2011 Cuma

Ankara'nın kırkını çıkardık

15 Eylül'de başlayan Ankara maceramızda kırk günü geride bıraktık. Kırk gün sonra  lohusalıkta olduğu gibi sihirli bir değnek değmedi maalesef. Kendimi hala sudan çıkmış balık gibi hissediyorum. Bunun 15 yıldır yurtdışında yaşamakla da ilgisi yok. İstanbul'da olsam böyle olmazdım eminim. Bu şehre dair ne bir anım ne de bir gönül bağım var. Referans verilen noktaları, yolları gözümde canlandıramıyorum.

Evimizin önünde iki tane okul var. Uzun yıllar sonra  pazartesi sabahı okul töreninde İstiklal Marş'ını duyunca gözümde yaşlarla ben de söyledim.  Ardından andımızı söyledik beraber. İlkokulu bitireli kaç yıl oldu ama hala beynimde kazılı (bazen önceki gün ne yediğimi unutuyorum), beyin yıkanması bu demek herhalde.  

Bugünlerde de dağ başını duman almış takılıyoruz. İlk defa 29 Ekim'i Ankara'da kutlayacağım için heyecanlıyım. İdil'e 29 Ekim bayramını Türkiye'nin doğum günü diye anlattım. Neyseki pastada kaç mum olacak diye sormadı.

Bir aylık bir bekleyiş sonrasında eşyalarımız bir hafta bir gecikmeyle geldi. Evi ilk ay eşyalı kiraladığımız için ev sahibimiz geçen hafta alıp beyaz eşyalar ve perdeler dışında herşeyi götürdü. Bizim eşyalarımız sözde ertesi gün gelecekti. Gerekli belgeler hazır olmayınca biz evde kaldık dımdızlak. İki gecelik otel macerasından sonra yer yatakları temin edip boş evde kalmayı, kağıt tabak bardakla takılmayı tercih ettik. İdil boş evde koştu, hopladı, zıpladı ve çok eğlendi. Şimdi ise kutu kutu yaşıyoruz çünkü gardolabımız bu eve sığmadı. Tavan 4 cm kısa geldi. 

Ben kendimce bu sıkıntıları yaşarken gelen şehit haberleri ve ardından gelen Van depremi şamar gibi indi yüzüme. Nereye baksam ne okusam gözüm doluyor, başlıyorum ağlamaya. Yeter artık anneler evlatlarını kaybetmesinler, binalar iskambil kağıtları gibi yıkılmasın diye bağırasım geliyor.

27 Ekim 2011 Perşembe

Hatırlanası diyaloglar II

İdil ve Ankara'nın taksicileri arasında geçen diyaloglardan hatırımda kalanlar:

1. İdil'i seven bir taksi şoförü, benim de torunum olsun, ben de dede olmak istiyorum der.
İdil hanım hemen yok yok yok sen dede olmazsın, sen taksi şoförüsün diye itiraz eder.
2. Bir başka şoförü ise kellikten muzdariptir. İdil taksiye biner binmez, anne bu amcanın saçı yok diye yorumda bulunur. Anne hafif utanarak, evet İdil'cim bazı erkeklerin saçı dökülür, mesela dayın diye durumu kurtarmaya calışır. İdil neden anne neden diye seklinde açıklama ister. Anne genetik kodlardan falan bahsederken, taksici daha pratik bir çözümle ben saçımı taramadım o nedenle döküldü diye duruma el koyar. Ertesi sabah İdil elinde fırçayla ayna karşısına dikilir.

3. Başka bir gün, başka bir takside (ki bu taksiye defalarca bindik) İdil ben yabancıyım ben yabancıyım diye kendini yabancılar. Taksici yok kızım sen bizim kızımızsın, okulumuzun öğrencisisin diye yorumda bulunur. İki buçuk yaşındaki velet nasıl oldu da yabancılığı kendine mal etti sorusu annenin kafasında asılı kalır.

4. Taksilerin aynalarına astıkları tesbih, nazarlık, cd vb bilimum ıvır zıvır İdil'in radarından kaçmaz. Her takside bunların envanteri yapılır. Neden astıkları sorgulanır.


9 Ekim 2011 Pazar

Yollarda

Yıllar sonra ilk defa light seyahat ettim. Evet dün sabah Ankara'dan çıkıp Brüksel Köln hattında geçecek iş gezisine start verdim. Evden cıkarken üzülsem bile yalnız seyahat etme fikri hoşuma gitti. Bir el çantası. Elimde yük olmasın diye duty free'yi bile bos geçtim. Nasıl bir özgürlük duygusu, özlemişim. Bu geziden bazi ilkler: - İlk defa İdil'den bu kadar uzak kalicam (6 gün) - ilk defa kendi işimi kovalıycam (girisimci Meltem) - ilk defa brüksel'de turist olucam (15 yıl sonra) - ilk defa İdili'in arkadaşlarının arasında ben çocuksuzdum (Evet Idilcim sen olmadan Ada bebegin dogum gününe katildim ve seni cok özledim) - Ste sezonun ilk nezlesini oldu (okul sezonu açıldi, idil mikrop taşımaya başladı). Bunun benim gezimle alakasi, tam zamanini buldu seklinde aciklanabilir.) - ilk defa trende giderken blog yazıyorum (seyahat blogculuğu ne keyiflidir kimbilir, belki bir gün idille beraber yazarız) Bakalım başka ilkler olacak mı?

3 Ekim 2011 Pazartesi

Hatırlanası diyaloglar I

İdil ile  anane arasında geçen bir diyalog:

AA: Kurban olurum ben sana! (annem neden coştu da kurban oldu hatırlamıyorum)
İdil: Anane sen kurbağa degilsin, sen ananesin, insansın!!!

 Anneve anane şaşkınlıkla kalakalırlar.