26 Temmuz 2010 Pazartesi

Çoçuk ve evham

Eskiden hep duyardım annelerimizi konuşurken, ay o çok evhamlı bir kadın (anne), çocuğuna şöyle yaptı böyle yaptırmadı, diye. Şimdi kendimi, sen de mi Meltem hallerinde buluyorum. Özgür, özgüvenli bir çoçuk yetiştirmek istiyorum ama olasılıkları (başkalarının başına gelenleri, kötü insanların varlığını vb) düşündükçe ikilemler arasında boğuluyorum. Nasıl yapmalı nasıl etmeli diye bir düşünce alıyor.

Brüksel'e geldiğim yıl bu şehir ve ülke, kaybolan iki kız çocuğunun akibetinden dolayı ayaktaydı. Büyük protesto gösterileri düzenlenmişti. Bendeniz 24 yaşında, yeni evli bir hatun olaraktan burada çocuk falan yapılmaz, diye görüş bildiriyordum. Etrafta çocuğunu serbest bırakan kadınlar manyak mısınız diye bakıyordum. Neticede bende çocuktum (hala da büyümedim). ve insanları daha kolay yargılıyordum. Geçen 13 yılda korkularım duyduğum başka örneklerle büyüdü. Ve bu arada ben de anne oldum. Ve ta taa duyduğum hikayelerle gübrelenmiş hayal gücüm ve korkularımla ilk defa geçen hafta yüzyüze geldim. Neticede belki önemli birşey olmadı ama olabilirdi de. Nasreddin hocanın testi hikayesi misali. Ne mi oldu?

Geçen hafta iş dönüşü çekirdek aile olarak sokağımızın köşesindeki markete alışverişe gittik. Genelde 2 günde bir taze taze alıp yemeğe çalışıyoruz (buralara gelene ne kadar taze kalabiliyorsa meyve ve sebzeler). İdil hanım ve anane genelde gündüz yapıyorlar bu alışverişi . Süpermarketimiz delez (Delhaize) küçük hanımın eğlence ve sosyalleşme ortamı. Artık raflarda yediği ürünleri göstererek isimlerini söylüyor. Bir de rutinimiz var: taze alınan baget ekmeğin köşesini koparılıp bızdığın eline verilecek kemirilmek ve ufalanmak üzere.

İdil hanımın anane ile market gezileri pusetli oluyor. Anne ve baba ile gittiğinde ise duruma göre değişiyor. İşte geçen haftaki alışverişte bir özgürlük patlaması yaşadık ve üçümüz yürüyerek gidelim dedik. Babamıza sen idil'e göz kulak olurken ben de sepeti doldurayım dedim. Tabi göz ucuyla ve kulakla takipteyim. İdil de anne anne diye peşimden gelip havuç, peynir raftan kaptığını atıyor sepete. Alışverişin sonunda ben et reyonunda daha taze ne varmış diye dikkatimi son kullanma tarihine verdiğim birkaç saniye içinde babamızda şarküteri reyonuna dalmış. Tam kafamı kaldırıp İdil nerde diyecekken, ağlayan bir çocuk sesi, babanın İdil İdil diye bağırması ve benim dönüp İdil'i görememem film şeridi gibi geliyor şimdi. Sonraki 5 saniye içinde zincirleme şekilde yaşadığım tepkiler; ağlayan çocuk İdil değilmiş (oh), İdil nerde o zaman (eyvah), koş koş İdil'i bul (ya birisi alıp götürdüyse Allahım sen koru lütfen), arkadaki içki koridorunda İdil bulunur (çok şükür), babaya bakılır (gırrr). Bunların hepsi saniyeler içinde oldu. Aklım başımdan gitti. Babaya göre abartıyorum alt tarafı iki saniye gözünden kaçmış gırrrrrrr . Neticede her şey yolunda ama ben dersimi aldım. Gözler dört deği lsekiz açılacak. Bizimki gibi hareketli çocuk sözkonusu olduğunda rahatlamak imkansız.

Üstüne dün Ayşe Arman'ın yazısını okuyunca aklıma yine bizim yazlıktaki havuz düştü. Etrafında koruma olmadığı için İdil'i bahçede bir saniye bile yalnız bırakmamız gerekecek. Bahçede oynarken kolluklarını taksak bile çıkaracaktır. Kolluk çare, çözüm değil. Merdivenlere falan koruyucu demir taktırdık ama havuz yandaki evle ortak olunca çözüm bulmak zor. Bizim hanım yapmaması gerekn şeyleri biliyor ama çocuk aklına mantığına gel de güven. Neyse olumlu düşünmeli. Anne ve babayla deniz kum keyfi yapıcak kuzum. Havuza da sadece ve sadece biz varken girmeyi öğrenecek. Anne ve baba da atmaca gibi İdil'i kollayacak.

Duyduk duymadık demeyin evhamlı anne oluyorum galiba. Neyse ki bugün amazon'dan The Idle Parent kitabı geldi. Aman doktor derdime bir çare olacak mı??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder