Meltem'in annelik, ikinci defa annelik, İdil ve Gaia'nın hayat macerası
7 Aralık 2011 Çarşamba
İdil ve ana haber bülteni
I: Anne bu büyüklerin programı mı?
M: Evet, kızım. Bu haber programı.
O arada bir politikacımızın İzmir mitinginden görüntüler yayınlanır. Miting coşkusu içinde bağıra bağıra konuşan bu politikacıyı görünce İdil:
I: Anne bu niye bağırıyor?
M: Politikacı da ondan İdilcim.
I: Politikacı bağırır mı? Sevmedim ben onu. Güzel konuşsun.
Birazdan çıkan haber spikerinin düzgün ve yumuşak bir sesle konuştuğunu algılayan İdil:
Bak anne bu güzel konuşuyor, bu politikacı değil mi ? diye sorar.
Anne İdil'i onaylar ve televizyonu kapatma saati olduğuna kanaat getirir. İdil'i uyku öncesi daha fazla uyarmadan, uyku ritueline geçilir.
30 Kasım 2011 Çarşamba
Hatırlanası Diyaloglar IV
İ: Anne seni kim doğradı? (kim doğurdu?)
M: Anneanne doğurdu kızım
İ: Beni kim doğradı?
M: Ben doğurdum canım.
İ: Anneanne senin annen benim arkadaşım mı?
M: Evet
İ: Anneanneyi kim doğradı????
Bu muhabbet böyle sürüp gidiyor.....
31 Ekim 2011 Pazartesi
Hatırlanası Diyaloglar III
Bak anne, benim iki popom var onun için iki tabureye oturuyorum.
Anne evladının mantık zincirine şaşar kalır. Resim çekmeyi bile akıl edemez.
28 Ekim 2011 Cuma
Ankara'nın kırkını çıkardık
27 Ekim 2011 Perşembe
Hatırlanası diyaloglar II
9 Ekim 2011 Pazar
Yollarda
3 Ekim 2011 Pazartesi
Hatırlanası diyaloglar I
AA: Kurban olurum ben sana! (annem neden coştu da kurban oldu hatırlamıyorum)
İdil: Anane sen kurbağa degilsin, sen ananesin, insansın!!!
Anneve anane şaşkınlıkla kalakalırlar.
30 Eylül 2011 Cuma
İkinci hafta geride kalırken
12 Eylül 2011 Pazartesi
Brüksel lahanasından Ankara'nın nesine?
7 Mart 2011 Pazartesi
Dokunma anne dokunma!!!
27 Şubat 2011 Pazar
Haftasonu notları
Pazar sabahı little gym. İdil'in göz nezlesi bana geçtiği için bu sabah baba kız takıldılar. Gidip orda çoluk çocuğa dağıtmayıp diye evde kaldım. İdil bara asılıp takla atmış onu kaçırdım. Bu aralar İdil ile ters düz takla derken ben de 20 yıl sonra takla atmaya başladım. O durum idare taklalarından değil, bizzat beden eğitimi dersinde yaptıklarımızdan. Little gym'de dedikleri siz yapın ki çocuklarınızda korkmadan yapsın. İdil'den anne de takla atıyor lafını duymak keyifliydi gerçekten.
Bu aralar hastalık korkusuyla yaşıyorum resmen. Bloglara bakıyorum tüm çocuklar hasta. Bitsin bu kış lütfen. Allah beterinden korusun çocuklarımızı. İdil bir şeyler kapıyor eve getiriyor önce o sonra biz şeklinde hastalanıyoruz. Virüslerle evimizi paylaşır olduk resmen. İdil'in konjunktivitli gözleri gözümün önünden gitmiyor, çok üzülüyorum. Birisi de konjunktivitin arkasından bronşit gelir deyip sinirimi bozdu iyice. Geçen hafta acaba su çiceği aldı mı kuşkusu, cumartesi ve pazar bir tane bacağında bir tane bileğinde çıkıp sonradan yok olan kırmızı lekelerle güçlendiyse de, gerisi gelecek mi yoksa alerji mi diye düşündürmeye devam ediyor. Bu akşam hafif ateşli uyuduk bakalım gece nasıl geçecek.
Bu hafta İstanbul biletlerimiz aldım. İdil'in ilk koltuğu. Adam sınıfına girdi:-)) Annem bak annecin sana bilet aldı İstanbul'a gitmek için deyince ne derse beğenirsiniz, teşekkür ederim annecim.Anne eridi. Babadan 10 gün uzak kalmaya nasıl tepki verecek küçük hanım göreceğiz.
İdil'in baba düşkünlüğü zirvede bu aralar. Eğer bu zirve değilse fazlasına nasıl dayanırım bilemiyorum. İkisi oynarken yanlarına gidersem anne gitsin diye beni postalıyor. Uyumak için babası kitap okusun, burnunu babası silsin, gözüne ilacı babası sürsün diye liste uzuyor gidiyor. Bu akşam anne akıllı miniği okusun diye lütfetti de ben uyuttum kızımı.
İdil öyle öpülüp koklanmaktan hoşlanmayan bir çocuk. Bazen alıp içime sokasım geliyor ama dokundurtmuyor resmen. Ben de öyleymişim. Ama şimdi bebekken daha fazla mıncıklasaydım keşke diyorum. Okşamaya çalıştığımda anne dokanmasın diyişi varki al onu mıncıkla ya. Neyse çocuğuna saygılı bir ebeveyn olarak tabi deyip kenara çekiliyorum.
22 Şubat 2011 Salı
İdil 2 yaşında
18 Şubat 2011 Cuma
Anneye bir şaplak
- nasıl yani?
- nereden öğrendi?
- şimdi ne tepki vermeliyim?
- kreşte kesin biri vurdu kızıma?
- biz bir fiske bile vurmadık?
- televizyon hep kapalı? neden ben?
- saçına toka takıyordum sadece!
İkinci saniyede gözlerim doldu.
Ben kızımı öptükten sonra babasıyla bırakıp odamda biraz ağladım. Çok fena içime oturdu o şaplak. Tabi ki ne yaptığını bilmiyor üzülmem anlamsız ama çocuğumdan böyle bir tepki beklemiyordum.
Daha sonra kendimi toparlayıp yaptığının yanlış olduğunu anlatırken ona kreşte kimsenin vurup vurmadığını sordum. O da bir arkaşdaının adını verdi. Bu terrible two döneminde çocuklar agresifleşiyor ama kızımdan pek beklemiyordum açıkcası. İdil genelde oldukça uyumlu bir çocuk. Cici cici diye sever. Yüzündeki agresif bakış bana çok yabancı geldi.
Kreşteki öğretmenleriyle konuşacağımpazartesi. Öğrenelim bakalım ne olup bitiyor sınıfta.
15 Şubat 2011 Salı
En güzel hediye
14 Şubat 2011 Pazartesi
Kırmızı kırmızı her yer kırmızı
Ekonomik kriz zamanlarında ne yapılır? Tüketim pompalanır, insanlar gerekli gereksiz tüketsin ki çarklar dönsün. Sevgililer günü, cadılar bayramı, anneler günü, babalar günü gibi fırsatlar varken daha ne isterseniz, insanları en hassas oldukları yerden vurun. Hediye alsan bir türlü almasan bir türlü.
CNN'de bu sabah verilen habere göre sevgililer günü sadece ABD'de 18 milyar dolarlık harcama yapılmış. Bir düzine gülün fiyatı Kenya'da 1.5 dolarken, İngiltere'de 48-68 dolar aralığındaymış. Yine CNN haberine göre, ABD'de Vahşi Hayatı Koruma Cemiyeti sevgililer günü hediyesi olarak değişik bir alternatif sunuyor. 10 dolarlık bağış karşılığında Bronx hayvanat bahçesinde ikamet eden, dünyada en cazgır olarak bilinen 58 bin Madagaskar hamam böceğinden biri ne sevgilinizin adını verebilirsiniz. Sanırım linkte resmi de sertifika olarak veriyorlarmış. Fırsatçılığın böylesi diyorum, aslında tebrik etmem lazım, at least for a good cause!!
Fransız televizyonundaki bir habere göre ise (çiçekçiler faks göndermiş) adamlar sabahtan beri aynı çiçek buketinden iki tane alıyorlarmış, biri eşe diğeri metrese:-)
Hamam böceği mi, iki buketten biri mi?? d şıkkı neydi?
Hayata çok mu olumsuz bakıyorum acaba?
PS: İdil'cim okuduğunda bana ne alaka diye sorarsan diye not düşüyorum. Sabahtan beri bombalanan annen biraz içini döktü.
6 Şubat 2011 Pazar
İdil non é malato (İdil hasta değil)
İdil'in ateşini ölçebilmek için sıkı bir diplomatik müzakere yapmam gerekiyor. Onun argümanı 'İdil hasta değil' şeklinde. Ne denir bu durumda?? Aldığım müzakere teknikleri dersleri hiç işe yaramıyor karşımdaki 2 yaşında çocuk olunca. En kolay çözüm babayı çağırıp, ona ölçtürmek. Benim elimde dereceyi görünce hasta değilim diye tabanları yağlayan velet babasına bir kulağını ölçtürdükten sonra bunu da diye diğer kulağını da sunuyor. Günün çorbası'nda Arca'nın aynı şeyi yaptığını okuyunca çok güldüm.
Günün komik olayı ise İdil ve babasının akşam uykusu öncesindeki muhabbeti:
Bugün kaka yapmamış olan İdil'e babası sorar:
İdil, hai fatto la cacca (İdil kaka yaptın mı?)
İdil cevap verir:
Per fortuna, NO!! (ne şanslıyım ki yapmadım ! ya da şükürler olsun ki yapmadım!)
Sonrada gelip benim ve babasının arkasını kontrol eder biz yapmış mıyız diye.
3 Şubat 2011 Perşembe
Kreşe göndermek
- Göndermeli mi? (EVET)
- Siz gönderdiniz mi? (EVET)
- Olumlu ve olumsuz etkileri neler? Ne kadar sürdü? (YAZININ DEVAMINA BKZ)
- Çocuğun hazır olduğu nerden anlaşılır?( SORU İŞARETİ)
- Bir deneme yapsam kreşler buna sıcak bakar mı? Bu deneme kızımı üzer mi?
- En iyi yer ev mi (ESKİDEN ÖYLEYDİ)
İdil'in kreşe başladığında konuşuyor olması bizi olanı biteni anlatabilmesi açısından rahatlattı. Kreşte uyumaya başladığı zaman bizimki uzun süre ağlayınca öğretmeni kızmış. O akşam bana Giovanna kızdı, dediğinde anladım ki uykuyla ilgili problem yaşamışlar. Ertesi gün alırken öğretmenine İdil böyle dedi ne oldu dediğimde hem olan biteni ayrıntılı öğrenmiş oldum hem de öğretmene İdil bizi bilgilendirebiliyor mesajını verdim.
Çocuğun hazır olduğu anlaşılır mı? Nasıl anlaşılır? Bilmiyorum. İdil dışa dönük bir çocuk olmasına rağmen zor alıştı. Bence alışmasını belirleyen faktörler, öğretmenlerin yaklaşımı, kreş ortamı ve diğer çocuklarla ilişkisi. Eğer oyun, eğlence, merak ağır basıyorsa güvenliklerini (alıştıklari aile ortamı anlamında) riske atıp denemek istiyorlar. İdil için başta engel olan dil aynı zamanda merakını cezbederek öğrenmeye, kreşe gitmeye özendirdi. .
Deneme işine Türkiye'de sıcak bakacaklarını düşünüyorum. Yeğenim 3 yaşında anaokuluna başladı. Bir kaç hafta denedi uyum sağlayamayınca geri aldılar. Bu deneme yeğenimi üzdü mü? Sanmıyorum çünkü eğlendiği anlar oldu ama o güne kadar hep annesiyle olduğu için anne ağır bastı. Nisan'da 4 olacak yeğenim Ocak ayında yeniden anaokuluna başladı zevkle hoplaya zıplaya gidiyor şimdi.
Ev eskisi etrafta bir sürü çocuğun olduğu yer olsa, çcocuklar beraber bahçede oynasa en iyi yer olabilir. Ama bizim gibi kuzey ülkelerinde kışın dört duvar arası en iyi yer olamıyor. Çocuklar sıkılıyor, anneler geriliyor.
2 Şubat 2011 Çarşamba
2011'den bir gitti geri kaldı 11

Uykuya yatmaya direnişe karşı da büyüme kozunu kullandık. Büyümek için uyumak lazım diye her uykudan uyanışta el ve ayaklarına baktık, büyümüş mü diye. Ben bakıyım ellerin büyümüş mü diye sorunca, ayaklar da diyerek ayağını burnuma dayıyor minik böcek.
15 ocakta, İdil ilk defa lazımlığa kaka yaptı ama arkası gelmedi. Kaka sinyalleri verince gel tuvalete gidelim kitabımızla önerilerimize ''no'' diyerek savuşturdu. No pressure!!! Bununla birlikte altına aldırmaktan hiç hoşlanmıyor son bir kaç aydır.
İdil uzun zamandır eline kitapları alıp kendince okuyordu. Şimdi de kendince kalem alıp yazı yazıyor. Ama boya kalemleri olmaz, babanın kalemi olacak. Ciddi bir yüzle oturup kalemin ucuyla noktalar yapıyor sonra sıkılmaya başlayıp kalem ucuyla kağıdı deliyor.
Ocak ayı küçük mutluluklarla doluydu ama bir hüzünle sonuçlandı. Babaannemizin köpeği Camilla öldü. İdil'in '' Camilla vieni qua'' (Camilla buraya gel) diye çığlıkları çektiğimiz video da kaldı. Bir daha gidişimizde Camilla orada olmayacak. Dile kolay 17 yıl beraberlik, ben bunun 15inde vardım. İdil de sonuna yetişebildi. Nerdeysen orada mutlu ol Camilla.
26 Ocak 2011 Çarşamba
Gecikmiş bir yazı: 2010 böyle bitti
İdil kuş günün birinde okursa diye yine özetleyip kayda geçelim olup bitenden aklımda kalanları.
14-20 Aralık, Brüksel
20 -22 Aralık, Brüksel
Kreş tatile gireceği için sonuçların İdil'in doktoruna yönlendirileceği, antibiyotik tedavisi gerektiği gibi bir ton ayrıntı arasında ben eyvah annem de yok burada, iki gün sonra her yer tatil, biz de yola çıkacağız, her ne yapıcam diye panikledim.
23-25 Aralık, Brüksel
25 aralık'ta İdil'in idrar tahlili sonucu henüz piyasada yoktu. Yavrum patates, havuç, pirinç yemesine rağmen halen kötü kaka yapıyordu. Her gün doktorunu arayıp sonuçlar geldi mi diye sormamdan bezen doktorumuz havalimanında uçağa binmeden önceki son tacizimde beni, eğer bakteri varsa ben sizi ararım, no news good news, diyerek beni başından savdı. Biz de Roma'ya (İdilcede: Yoma'ya) doğru kanatlandık.
Sabah 11'de Brüksel'de evimizden çıktık, aksam 19'da Roma'da eve vardık. Alt tarafı 2 saatlik uçuş için toplam 8 saat yollardaydık.
26-29 Aralık, Roma
İdil hanım 'andate a lavorare' (gidin çalışın) sözleriyle işkolik dedesini çok güldürdü.
Geçen yıl Noel'de anne ve babadan başka kimseye gitmeyen İdil, bu yıl herkese vize verince evdeki mutluluk oranı arttı.
29-31 Aralık, Brüksel
Uçtuk geldik evimize vakitlice. Senelerdir ilk defa yılbaşına kendi evimizde, karı koca başbaşa girdik. İdil'in pili 19:30 civarında bittiği için onu kutlamalara dahil edemedik, hem zaten şarap, şampanya için çok erken. Sakin huzurlu ev ortamı gibisi yok diye düşünürken gece yarısı patlayan havai fişeklerle huzur tuz buz oldu. Neden mi? Çünkü havai fişek sadece ses olarak algılandığında çok sinir bozucu oluyor. Buna bir de evde uyuyan çocuğun uyanması endişesi eklenince kısa bir süre içinde olsa elveda huzur denilebiliyor.
10 Ocak 2011 Pazartesi
Emzirme Reformu
Bu konuda dolaşan sobelere maydanoz olup olmamayı düşünüp olmaya karar verdim. Anne çocuk açısında bu kadar önemli bir konuda, çorbada tuzum olsun diyerek kendi deneyimimi yazdım.
(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)
En az yüzde ellidir diye düşünüyordum. Açıkçası UNICEF verileri beni oldukça şaşırttı.
(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?
Ben kızımı bir yaşına kadar emzirdim. İlk beş ay sadece anne sütü verdim. Altıncı ayında katı gıdayla tanıştı ama günde beş kere emmeye devam etti.
(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?
Belçika'da çalıştığım kurumun kuralları çerçevesinde 20 haftalık doğum iznimi iki haftası doğumdan önce olmak üzere kullandım. 20 hafta bitince 3 hafta çalışmam gerekti. Daha sonra da beş hafatalık yıllık iznimi kullandım.
(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?
Bebek altı aylık olana kadar günde bir buçuk saat olan süt iznimi doğum izni ile yıllık izin arasında çalıştığım üç hafta içinde, kızımın doktorundan aldığım belgeyi işverenime vererek kullandım. Brüksel küçük bir şehir olduğu için öğle tatilinde eve dönüp emzirdim. Süt iznimi de erken çıkarak kullandım.
(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?
Hamile kaldığım andan itibaren yavaş yavaş dosyalarımı başkalarına devretmem gerekti. Doğrudan olmasa da hamileliğim konusunda kendimi kötü hissettirecek davranışlarla karşılaştım. Nitekim doğum izninden sonra doktora gideceğimi söylediğimde müdürüm yine mi hamilesin diye şakayla karışık sordu. Süt iznim tatil aylarına denk geldiği için pek göze batmadı. Ama daha sonra tam işbaşı yaptığımda gerekli gereksiz yorumlara mazur kalmamak için işyerinde süt şağmak istemedim. Kızımı sadece sabah akşam emzirebildim.
(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?
Çok haz ettiğim birşey değildi ama gerektiğinde emzirdim. Genelde emzirme saatlerinde evde olmaya çalıştım ama yolculuklarda, ev dışındayken, uçakta, bazı restoran ve kafelerde emzirdim. İnsanların tepkisi olmadı ama bazı meraklı gözlerle karşılaşılıyor.
(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?
Evet evet evet. Hastanede hemşireler sürekli yardım istedim çünkü beceremiyordum sütüm gelmiyordu. Kızım 3.5 kilo doğmuştu hastanedeki 4. gününde 3.1 olmuştu. Çocuk doktorumuz kilo almazsa hastaneden çıkamazsınız demişti. Sürekli ağlıyordum ben iyi bir anne olamayacağım diye. Neticede sütüm geldi, kızım 50 gram aldı ve çıktık. Daha sonra eve bir emzirme danışmanı bir hemsire geldi hem bana yardımcı oldu hem de kızımın gelişimi denetledi.
İlk kırk günüm çok zordu. Çok ağladım alıp başımı gitmeyi düşündüm. Bu süreçte eşim ve annem hep yanımdaydı, çok destek oldular. Onun dışında profesyonel bir destek almadım. Emzirme seanslarında Friends dizisi izledim, iyi geldi.
(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?
Hayır
(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?
Biliyorum. Emzirme reformu bebeklerin ilk altı ayında anne sütü alabilmeleri için şart. Türkiye'deki uygulama anne ve bebeğinin birbirinden çok erken ayrılmasına neden oluyor.
(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.
Destekledim.
Yukarıdaki soruları yanıtladıktan sonra, veri takibi yapabilmek açısından yazınızın linkini bilgi@emzirmereformu.com adresine gönderiniz.
(*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). Annelerin yüzde 98′i doğumdan sonra emzirmeye başlıyor, fakat ilk iki aydan sonra genel emzirme sorunları veya işe başladıklarında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle emzirmeyi ve anne sütüyle beslemeyi sonlandırabiliyorlar.