26 Ocak 2011 Çarşamba

Gecikmiş bir yazı: 2010 böyle bitti

2011 başladı ben başlayamadım bir türlü. Kar, kış, Noel, yılbaşı, yolculuk derken geçti gitti günler. Ne yüreğimi ne düşüncelerimi bir araya getirip iki satır yazabildim. Bu aralar öyle bir haller oluyor ki bana, her konuda basiretim bağlanıyor. Ah bir çıkabilsem bu işin içinden. İşi bırakmak mı böyle yaptı beni.

İdil kuş günün birinde okursa diye yine özetleyip kayda geçelim olup bitenden aklımda kalanları.

14-20 Aralık, Brüksel

Her yerde kar vardı. Anneanne İstanbul'a gitti. Ben İdil'den daha kötü oldum. İdil bu dönemde Noel süslemeleri, ışıklarıyla mutluluktan şarhoş oldu. Baba çok çalıştığı için İdil'i ben aldım kreşten ve otobüsle döndük evimize. Pusetinde oturmaktan sıkılıp ayakta durup askılara asılmak istedi bacak kadar boyuyla. Evimize seneler sonra İdil için bir Noel ağacı kurduk, süsledik. İdil ağacım üzerimdeki topların yerini değiştirerek eğlendi. Ağacın başına geçip babasının dediği gibi ' palline siiii, luci nooo' (toplara dokunabilirsin evet, ışıklar hayır) diye sayıklarken arada bir elini ışıklara uzattı.

20 -22 Aralık, Brüksel

İdil'in Noel tatili öncesi kreşteki son günleri beni biraz korkuttu. Bir sabah kreşin pediatrı arayıp İdil'in kakasını tahlile göndermek için izin istedi. Sınıfta bir çoçukta campylobacter denilen kolay bulaşan bir bakteri varmış. İdil de kötü bir kaka yapınca şüphelenmişler. (Hafta sonunda İdil uyumadan önce kusmuş vegeceyarısı kaka yapıp uyanmıştı ama ben soğuk havada üşüttü diye yorumlamıştım)

Kreş tatile gireceği için sonuçların İdil'in doktoruna yönlendirileceği, antibiyotik tedavisi gerektiği gibi bir ton ayrıntı arasında ben eyvah annem de yok burada, iki gün sonra her yer tatil, biz de yola çıkacağız, her ne yapıcam diye panikledim.


23-25 Aralık, Brüksel

Kreş tatil, baba tatilde, biz çekirdek aile takıldık karlar altındaki Brüksel'imizde. Eksik hediyelerimiz tamamladık, gezdik, tozduk, beraber bol bol oynadık. İdil babasıyla birlikte Noel babaya mektup yazarak Noel hediyesi olarak bir bebek istedi. Babası mektubunu postaladı. Noel sabahında ağacın altında bir paket, paketin içinde de bir bebek bulunca çok sevindi. Ama hevesi kısa sürdü. İlk bebeği Lolis'in (Louise'in İdilcesi) yerini alamadı yeni bebek.

25 aralık'ta İdil'in idrar tahlili sonucu henüz piyasada yoktu. Yavrum patates, havuç, pirinç yemesine rağmen halen kötü kaka yapıyordu. Her gün doktorunu arayıp sonuçlar geldi mi diye sormamdan bezen doktorumuz havalimanında uçağa binmeden önceki son tacizimde beni, eğer bakteri varsa ben sizi ararım, no news good news, diyerek beni başından savdı. Biz de Roma'ya (İdilcede: Yoma'ya) doğru kanatlandık.

Sabah 11'de Brüksel'de evimizden çıktık, aksam 19'da Roma'da eve vardık. Alt tarafı 2 saatlik uçuş için toplam 8 saat yollardaydık.


26-29 Aralık, Roma

Roma'da kızımın İtalyan genleri iyice ortaya çıktı. Sadece üç günde hızlandırılımış bir kursa gitmişcesine italyancasını ilerletti. Büyük kuzenleriyle oynarken sanki birden büyüdü. Babaannesinin köpeği Camilla'yı bir saniye olsun rahat bırakmadı. Camilla'nın ağzını, gözlerini, kulaklarını yakından inceledi. Camilla 17 yaşında oldukça yaşlı bir köpek olduğu ve daha büyük torunların bilimum eziyetine maruz kaldığı için İdil ' e bir sitem havı bile etmedi.

İdil hanım 'andate a lavorare' (gidin çalışın) sözleriyle işkolik dedesini çok güldürdü.

Geçen yıl Noel'de anne ve babadan başka kimseye gitmeyen İdil, bu yıl herkese vize verince evdeki mutluluk oranı arttı.

29-31 Aralık, Brüksel

Uçtuk geldik evimize vakitlice. Senelerdir ilk defa yılbaşına kendi evimizde, karı koca başbaşa girdik. İdil'in pili 19:30 civarında bittiği için onu kutlamalara dahil edemedik, hem zaten şarap, şampanya için çok erken. Sakin huzurlu ev ortamı gibisi yok diye düşünürken gece yarısı patlayan havai fişeklerle huzur tuz buz oldu. Neden mi? Çünkü havai fişek sadece ses olarak algılandığında çok sinir bozucu oluyor. Buna bir de evde uyuyan çocuğun uyanması endişesi eklenince kısa bir süre içinde olsa elveda huzur denilebiliyor.


10 Ocak 2011 Pazartesi

Emzirme Reformu

Bu konuda dolaşan sobelere maydanoz olup olmamayı düşünüp olmaya karar verdim. Anne çocuk açısında bu kadar önemli bir konuda, çorbada tuzum olsun diyerek kendi deneyimimi yazdım.

(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

En az yüzde ellidir diye düşünüyordum. Açıkçası UNICEF verileri beni oldukça şaşırttı.

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

Ben kızımı bir yaşına kadar emzirdim. İlk beş ay sadece anne sütü verdim. Altıncı ayında katı gıdayla tanıştı ama günde beş kere emmeye devam etti.

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

Belçika'da çalıştığım kurumun kuralları çerçevesinde 20 haftalık doğum iznimi iki haftası doğumdan önce olmak üzere kullandım. 20 hafta bitince 3 hafta çalışmam gerekti. Daha sonra da beş hafatalık yıllık iznimi kullandım.

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

Bebek altı aylık olana kadar günde bir buçuk saat olan süt iznimi doğum izni ile yıllık izin arasında çalıştığım üç hafta içinde, kızımın doktorundan aldığım belgeyi işverenime vererek kullandım. Brüksel küçük bir şehir olduğu için öğle tatilinde eve dönüp emzirdim. Süt iznimi de erken çıkarak kullandım.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

Hamile kaldığım andan itibaren yavaş yavaş dosyalarımı başkalarına devretmem gerekti. Doğrudan olmasa da hamileliğim konusunda kendimi kötü hissettirecek davranışlarla karşılaştım. Nitekim doğum izninden sonra doktora gideceğimi söylediğimde müdürüm yine mi hamilesin diye şakayla karışık sordu. Süt iznim tatil aylarına denk geldiği için pek göze batmadı. Ama daha sonra tam işbaşı yaptığımda gerekli gereksiz yorumlara mazur kalmamak için işyerinde süt şağmak istemedim. Kızımı sadece sabah akşam emzirebildim.

(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Çok haz ettiğim birşey değildi ama gerektiğinde emzirdim. Genelde emzirme saatlerinde evde olmaya çalıştım ama yolculuklarda, ev dışındayken, uçakta, bazı restoran ve kafelerde emzirdim. İnsanların tepkisi olmadı ama bazı meraklı gözlerle karşılaşılıyor.

(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Evet evet evet. Hastanede hemşireler sürekli yardım istedim çünkü beceremiyordum sütüm gelmiyordu. Kızım 3.5 kilo doğmuştu hastanedeki 4. gününde 3.1 olmuştu. Çocuk doktorumuz kilo almazsa hastaneden çıkamazsınız demişti. Sürekli ağlıyordum ben iyi bir anne olamayacağım diye. Neticede sütüm geldi, kızım 50 gram aldı ve çıktık. Daha sonra eve bir emzirme danışmanı bir hemsire geldi hem bana yardımcı oldu hem de kızımın gelişimi denetledi.

İlk kırk günüm çok zordu. Çok ağladım alıp başımı gitmeyi düşündüm. Bu süreçte eşim ve annem hep yanımdaydı, çok destek oldular. Onun dışında profesyonel bir destek almadım. Emzirme seanslarında Friends dizisi izledim, iyi geldi.


(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Hayır

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

Biliyorum. Emzirme reformu bebeklerin ilk altı ayında anne sütü alabilmeleri için şart. Türkiye'deki uygulama anne ve bebeğinin birbirinden çok erken ayrılmasına neden oluyor.

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Destekledim.

Yukarıdaki soruları yanıtladıktan sonra, veri takibi yapabilmek açısından yazınızın linkini bilgi@emzirmereformu.com adresine gönderiniz.

(*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). Annelerin yüzde 98′i doğumdan sonra emzirmeye başlıyor, fakat ilk iki aydan sonra genel emzirme sorunları veya işe başladıklarında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle emzirmeyi ve anne sütüyle beslemeyi sonlandırabiliyorlar.