24 Kasım 2010 Çarşamba

Zamane çocukları

Bizler bir yaşında oyuncakların pille çalıştığını bilir miydik? Kaçımızın pilli oyuncağı vardı? Pil bitince anne/baba değiştirsin dedik mi hiç? İdil yakında hangi boy, tip pil kullanmamızı söylerse diye korkuyorum sanki:-)

Anne, İdil ve Kaydırak

İdil bu yaz kuzeninin kaydırağında oldukça keyifli saatler geçirince eve de bir tane aldık. Parka gittiğinde yüzüne pek bakmazdı kaydırağın, salıncak sırası beklemek daha keyifli gelirdi minik hanıma. Şimdi de öyle ayılıp bayılmıyor ama arada vıjjjjtttt diye kaymak (annenin ses efektiyle) hosuna gidiyor.

Dün akşam yine uyku öncesi delirme fazında kaydırak sefası yapıldı. Bir ara, anne de kaysın anne de kaysın, şeklindeki talebini yine kendisi yanıtladı: 'Annenin poposu sığmıyor'. Gülmekten dağıldım. Bir kere söylemiş hatta örnekle göstermiştim nasıl sığmadığımı hangi arada kaydetti anlamadım. Zamane çocuğu ne olucak!!

19 Kasım 2010 Cuma

Gittik, gördük, geldik

Kasım ilk günlerine denk gelen Azizler Günü tatiline babamız üç gün de yıllık izninden ekleyince al sana bir hafta tatil ve ey azizler çoook aziz olun deyip yola düştük. Hedefimiz Prag ama çocukla 900 km kadar yolu bir günde alamayacağımız için yol üstünde geceleyecek mekan aradık. Neticede rotamız Heidelberg, Karlovy Vary ve Prag şeklinde çizildi.

Biz sevgiloşla daha da bir sevgili olduğumuz evliliğimizin ikinci yılında aynı yolu katetmistik. Bu sefer amaç annemi Prag şehriyle tanıştırmaktı. Anneannemiz tanıştı memnun oldu, biz de beraber gezip tozmaktan:-))

1. Etap Brüksel-Heidelberg (yaklasık 450 km)


Puslu, yağmurlu bir havada yola çıktık. Köln yolunda cumartesi trafiğine takılınca navigator bacımızı dinleyip ara yollara daldık. İdilcim akan trafikte kosturan arabamızda mışıl mışıl uyurken akış durunca açtı gözlerine eee niye gitmiyoruz gibisinden baktı. ondan sonra binbir şaklabanlıkla önce yemek molası sonra otele kadar kızımı oyaladık.

Bacıyı dinlememiz iyi mi kötü mü oldu bilinmez ama tahmini saat ikide varış planımız hayal oldu. Akşam üzere beşte vardığımız otelimizden apar topar şehre akıp, huysuzlanan İdil'in talebi üzerine yedi gibi otele geri döndük. Soğuk ama yağmursuz havaya şükredip Heidelberg merkezinde gezerken kayısı kayısı diye tutturan İdil'in (daha doğrusu bizim) imdadına bir Türk bakkalı yetişti.

Heidelberg güzel bir üniversite şehri. Gençlik enerjisi her şehri canlandırıyor, yaşanır kılıyor. Almanya'dan pek haz etmesek bile görebildiğimiz kadarıyla sonbaharın tüm renklerine bürünmüş Heidelberg'i sevdik.
2. Etap -Heidelberg ---> Karlovy Vary (Çek Cumhuriyeti) (yaklaşık 450 km)


Ertesi sabah sıkı bir kahvaltı ardından japon turistler vari iki şipşaktan sonra düştük yine yola. Akıllı navigator abla bu sefer bizi öyle yollara soktu ki, otoyol cumhuriyeti Almanya'da tali yol denetimi yaptık. Karlovy Vary'ye, İdil'le karlovivari karlovivari diye uydurma şarkılar söyleyerek, kırmızı ışıklara lütfen yeşil yansın diyerek, yandığında sevinç çığlıkları atarak, akşam üzere dört gibi vardık.

Karlovy Vary, Çeklerin ünlü kaplıca şehri. Atatürk'ün de 1918'de tedavi için gittiği bu şehri , Casino Royal filminde 007 Bond abinin kumar macerasında görüp, merak etmiştik. Zenginliğini muhteşem mimarisi, mücevher ve İtalyan moda markarıyla sergileyen Carlsbad (İngilazcası böyle), Çek Kralı IV. Karl'ın yazlığıymış. Sonbahar renkler bizi burada da büyüledi. Türklerin oldukça rağbet ettiği bu yerde turistler ellerinde ibrik benzeri kadehlerle kaplıca suyu içip, şehri turluyor. Komik geldi gözüme, suyu ilaç niyetine bile olsa içemedim.

Akşam yemeğini kaldığımız otelin restoranında yedik. İdil garson abisini çok beğendi ve sürekli 'thank you' diyerek dikkatini çekmeye çalıştı. Çok güldük onun o cilveli hallerine. Nerden öğreniyor bu cilveleri dokusunda var herhalde ama annesinden almadığı kesin.

3. Etap Karlovy Vary--->Prag (150 km)



Prag'a vardığımızda hava kararmıstı. Eşyaları residansa bırakıp kendimizi sokağa attık. Arabada oturmaktan sıkılan İdil yorgunluğun verdiği deli enerjiyle eski şehir meydanında koştu, güvercinleri kovaladı, karanlıkta dışarıda olmanın tadını çıkardı. İdil için hava kararması babanın gelmesi demek ve o saatte genelde evde uyku rutinine başlar. Tatilde ki rutin dışı yaşam kızımın hoşuna gitti. Ama yarım saat sonra eller kulağı kaşımaya başlayınca bizde evimizin yolunu tuttuk.

İki buçuk gün kaldığımız Prag'da İdil en çok büyük tiktak'ı (astronomi saati), güvercinleri ve bisiklet parklarını sevdi. Bisiklet parklarınının içinden kendi başına geçtiğinde çok mutlu oldu kuzum.

Aslında pazar günü dönmeyi planladığımız gezimizden, İdil'in kreşe alışma süreci baltalamayalım diyen annesinin babasını da ikna etmesiyle, perşembe akşamı döndük. Hem de yolda gecelemeden 10 saatte biri bir saat diğeri yarım saat olmak üzere iki mola vererek. Bir delilik yaptık, İdil de iyi sabretti. Biz bu çocuğu çok mu zorluyoruz acaba??

Netice de İdil ertesi gün kreşe gitti ve tekrar haftasonu muhabettine başladık anne baba İdil olarak. Kreşe başladı başlayalı evde anneanne ve anne varsa her şeyi anne yapsın, baba kapıdan girince de annenin pabucu dama, bu sefer her şey babadan bekleniyor.

Sonraki post İdil'in kreş maceralarının ikinci bölümü.


5 Kasım 2010 Cuma

İdil’in kreş macerası 1

30 Eylül-29 Ekim 2010

30 Eylül’de alıştırma seanslarıyla başlayan kreş maceramız devam ediyor. Şimdilik yarım gün,12’ye kadar takılıyoruz, Kreşte uyku henüz plan düzeyinde, yemek az buçuk, tadımlık denebilir.

İdil başladığında sınıfta sadece 3 erkek çocuk vardı. Tomas (19a), Matteo (15a) ve Zam (17a). Hepsi İdil’den küçük ve henüz konuşmuyorlar. Daha önce başka kreşteymişler. Şimdi Nina ve Bayiga adında iki bücür daha alıştırma seanslarıyla başladılar. Bu kreşin iyi tarafı çocuklar teker teker alınıyor alıştırılıyor. İki öğretmen var başlarında. Tüm çoçuklar başladığında 10 kişi olacaklar.


İdil için en büyük zorluk kreşte Fransızca konuşulması ve diğer çocukların konuşmaması oldu diye düşünüyorum. Öğretmenleri de aynı fikirde. Bir öğretmen İtalyan asıllı olduğu için İdil’i anlıyor ama onunla Fransızca konuşuyor.

Kreşe başladı başlayalı bir anne gitme baba gitme halleri gözlemleniyor İdil’de. Kucak kucak diye ağlıyor ki önceden hiç istemezdi. Sürekli ona anne ve babanın gideceğini ama mutlaka döneceğini anlatıyoruz. Döndüğümüzde bak anne geldi, geleceğim demişti geldi diye altını çiziyoruz. Şimdilik olumlu işaretler var. Kucak konusunda bebeklerin sürekli kucakta gezdiğini çünkü yürüyemediklerini söylüyoruz. O da büyüyüp abla olacağını ve kocaman bisiklete bineceğini söyleyerek bu kucak takıntısını yenmeye çalışıyor. Parmak kadar çocuk duygusal olarak yoruluyor tabi. Tabi ki şımartma pahasına da olsa kreşe gitmediği zaman mutlaka yanında olmaya çalışıyoruz. Baba işten çıkıp koştur koştur eve dönüyor anne dışarda işi varsa ışık hızıyla halletmeye çalışıyor.

İlk günlerde bırakıp çıktığımda kreş yakınındaki bir kafede oturup stresli bir şekilde çağrılmayı bekliyordum. Bir keresinde kucağımdan inmediği için bırakıp gidemedim bile. Genelde arkamdan beş dakika ağlayıp oyuna dalmış arada bir kapı açılıp biri geldiğiğnde anne geldi baba geldi diye kapıya gidip ağlamış. Öğretmenleri bir bir buçuk saat sonra arayıp gelin alın diyorlardı. Ben kapıdan girince gidelim diye ağlıyarak kucağıma gelmek istiyordu. Kreş babasının ve benim eski işyerimin yanında olduğu için sabah babasıyla gidiyor, öğlen babasıyla dönüyor. Babanın toplantısı varsa ben gidip alıyorum. Ağlamaya devam ama süresi azalıyor ve oyunlardan zevk almaya başlıyor şeklinde feedback aldık. Kreş sonrası evde arada sırada oradaki arkadaşlarıyla ilgili bir şeyler söylüyor.

Bugün (29 Ekim) almaya gittiğimde önce beni görünce ağlar gibi yaptı kucak kucak dedi. Sonra bana ordaki oyunlarını kitaplarını gösterdi. Masaya oturup şekilleri kutuya attı. Yemekte kendisi gidip yemek istemis. Olumlu gelişmeler aman nazar değmesin:-)

İlk günlerde gündermesem mi acaba? Evde daha mı iyi olur diye düşündüysem de şimdi ağlasa bile kreşin uzun vadede İdil için iyi olacağına inanıyorum. Toplu hayata uyum, aile dışındaki insanlarla iletişim ve bağımsızlaşmak açısından kreş ev ortamında daha faydalı gibi geliyor.

Yarın bir haftalık bir tatile gidiyoruz. Dönüşte kreş sil baştan olabilir, bekleyip göreceğiz ikinci bölümde ne olacak diye.